Blog

Zaman değişiyor… Terapi de öyle.Bir ekranın karşısında, kendi koltuğunda oturuyorsun. Belki pijamalarınla… Belki yan masanda bir fincan çayla. Ama bir şey değişiyor: Duygularını konuşmaya açtığın, içini döktüğün biri artık sadece birkaç tık uzağında. İşte bu, online terapi.Online Terapi Nedir? Online terapi; psikolojik destek sürecinin, görüntülü görüşme yoluyla yani dijital ortamda gerçekleştirilmesidir. Yüz yüze terapiden hiçbir farkı yoktur, aynı etik ilkeler, aynı gizlilik, aynı anlayış.Tek farkı: Senin bulunduğun yerde gerçekleşir.İster evde ol, ister başka bir şehirde… Hatta ister yurtdışında. Artık iyi hissetmek için terapi odasına gitmene gerek yok.“Ama ekrandan konuşmak zor olmaz mı?” Bu çok doğal bir endişe. Ancak çoğu danışan, birkaç seanstan sonra ekrandaki mesafeyi unutuyor. Çünkü terapi aslında kelimelerle kurulan bir bağ. Güvende hissettiğinde, mesafe ortadan kalkıyor.Sessizlikler, göz temasları, duygular, hepsi orada, o dijital odada hâlâ mümkün.Online Terapinin Avantajları Nelerdir? Zaman ve mekân esnekliği: İşten çıkınca, çocuğunu uyuttuktan sonra… Senin belirlediğin saatte. Gizlilik ve konfor: Kendi alanında olmanın rahatlığı. Erişilebilirlik: Farklı şehirde yaşıyorsan, yüz yüze destek alma şansın kısıtlıysa, bu senin için bir fırsat. Devamlılık: Taşınsan bile, terapistin yanında kalabilir. &nbsp; Ne İçin Online Terapi Alabilirim? Kaygı, stres, depresyon İlişki sorunları Travma sonrası süreçler Kendini tanıma ve duygularla baş etme Tükenmişlik, yas, öfke gibi zorlayıcı duygular Online terapi bu konularda da en az yüz yüze terapi kadar etkili olabilir.&nbsp;Sonuç: Yardım Bir Tık Uzağında Zor bir dönemden geçiyorsan, yaşadığın duygularla baş etmekte zorlanıyorsan ya da sadece kendini daha iyi tanımak istiyorsan… Bil ki yalnız değilsin. Ve bil ki, yardım almak için fiziksel bir odada olman gerekmiyor. Bazen iyi hissetmenin yolu, “bağ kurmayı seçmekten” geçer.Hazırsan, ben buradayım.

Online Terapi Gerçekten İşe Yarar Mı?

Gün biter, ışıkları kapatırsın, yatağa yığıldığın o an… Ama kafanın içi hâlâ binlerce düşünceyle dolup taşar. Sanki beynin hiç durmuyor, hiç dinlenmiyor. Gözlerin kapalı olsa da, zihnin açık bir kapı gibi aralanıyor ve seni bırakmıyor.Bunu hiç yaşadın mı? Dinlenmek istediğin halde bir türlü huzur bulamamak… İşte bu, modern hayatın sessiz ve sinsi bir hastalığı: zihinsel yorgunluk.Belki de artık “Yeter!” diye bağıran bir ses var içinde, ama biz onu duymuyoruz ya da duymazdan geliyoruz.&nbsp; Beynimiz, duygularımız, anılarımız, gelecek kaygılarımız, yapmamız gerekenler, çözemediğimiz problemler… Hepsi o küçük alanın içinde yarışıyor. Sanki bir maratondayız ama bitiş çizgisi yok. Koşuyoruz, durmadan, nefes nefese.Ve en kötüsü, bazen kendimize bile itiraf edemiyoruz bu yorgunluğu. “Her şey yolunda,” diyoruz, “Sadece biraz yorgunum.” Ama yorgunluk, ruhumuzun derinliklerine işliyor.&nbsp; Bir düşün; en son ne zaman sadece “hiçbir şey yapmadan” oturdun? Ne zaman gözlerin ufukta kayboldu, ne zaman güzel bir manzarayı yetişmen gereken bir yer olmadan sakince izleyebildin, ne zaman sadece var olduğunu bu dünyanın bir parçası olduğunu hissedebildin? Farklı ortamlarda veya insanların yanında kendin gibi hissedemediğin oldu mu? Acaba zihninin bu kadar dolu olması, gerçekten senin gerçek halini mi yansıtıyor, yoksa modern hayatın sana yüklediği bir yükü, bir maskeyi mi uzun süredir taşıyorsun?&nbsp;Belki de beynimizin dinlenmeye, huzura, sessizliğe ihtiyacı var. Ama o kadar çok uyaranla sarılıyoruz ki, bu sessizliği duyamıyoruz bile. Ve gün geçtikçede bu halimizi normalleştiriyoruz. Gülümseyerek dolaşırız dışarıda, ama içimizde fırtınalar kopar. Kendi kendimize savaş veririz; “Yine de dayanırım, daha güçlü olmalıyım,” deriz.Ama unutma, bazen en cesur şey durup nefes almaktır. Kendine izin vermek, kendine şefkat göstermektir. Hayatın karmaşasında, küçük anlarda huzur aramak gerek. Bir fincan kahvenin tadını çıkarmak, sevdiğin şarkıyı dinlemek, kendine alan tanımak, sevdiğin kişilerin yanında olmak geçici sorunlardan dolayı onları ihmal etmemek, derin bir nefes almak… Bunlar, zihnimize verdiğimiz en güzel hediyeler.Ve belki de en önemlisi, zihinsel yorgunluğumuzun farkına varıp ona kulak vermek. Çünkü bazen durmak, koşmaktan daha değerlidir.

Zihinsel Yorgunluk: Modern Hayatın Sessiz Düşmanı

Bir zamanlar küçücük bir çocuktun. Belki odanda oyuncaklarla oynarken, belki bir yetişkinin bakışlarında kendini tartarken... Anlam veremediğin şeyleri sessizce içine attın. Belki de ağlamanın ayıp olduğunu, hata yapmanın utanç verici olduğunu düşündün. Zamanla büyüdün. Ama öğrendiklerin, bedenin kadar büyümedi. Onlar, sen farkında olmadan iç dünyana kök saldı.Bugün bir mesaj geldiğinde kalbinin neden sıkıştığını, biri sana kızdığında neden bu kadar savunmaya geçtiğini, yalnız kalınca neden huzursuz hissettiğini hiç düşündün mü?Çünkü çocukluğunda sadece konuşulanları değil, sessizlikleri de öğrendin. Sevgi veriliyorsa, onun nasıl verildiğini... Verilmiyorsa, onun nasıl aranacağını... Kabul edilmenin koşullu mu, koşulsuz mu olduğunu... Ve belki de en çok, "Ben neyim? Ben kimim?" sorusunun ipuçlarını.🧠 "Kendine Güvenemiyorsan, Birileri Seni Sürekli Sorguladı Demektir." Küçükken sürekli eleştirildiysen, büyüdüğünde içindeki ses hep eksik bir şeyler söyleyebilir. "Bu kadar yeterli mi?" "İyi miydim?" "Ya hata yaparsam?"Sence bu ses sana mı ait?Belki de bir zamanlar eleştirilerilen ve kendini eksik hisseden o küçük çocuk senin hâlâ susturamadığın yankılardır.❤️ "Sevgi Her Zaman Şefkatle mi Verildi?" Bazılarımız için sevgi, sessizlikti. Bazılarımız için ilgi, sadece başarılı olduğumuzda vardı. Ya da belki, sevgiyle ceza aynı anda verildi. İşte bu yüzden biri sana ilgi gösterdiğinde tedirgin oluyorsun. Çünkü sevgi eşittir koşul gibi öğrettiler.🧍‍♂️ "Neden Bu Kadar Çok Çabalıyorsun?" Onaylanmak için mi? Fark edilmek için mi? Çünkü bir zamanlar görülmeyen çocuk, büyüyünce fark edilmek ister. Ama bazen kendini parçalarken bile hâlâ görünmez hissediyorsun, değil mi?🌱 Peki, Tüm Bunlar Ne İçin? Çünkü iyileşmek, geçmişe geri dönüp “neden böyle oldu” demek değil; Bugünü anlamaya çalışırken, çocuklukta kalmış parçalarınla yeniden tanışmaktır.Kendine şu soruyu sor:“Bugünkü duygularım gerçekten bu ana mı ait, yoksa geçmişten gelen yankılar mı?” İyileşme, suçlu aramak değil. Anlamak. Kabullenmek. Ve küçükken susan çocuğa artık söz hakkı vermek.Senin hikâyen kıymetli. Ve bu yazıyı buraya kadar okuduysan, belki içinde bir yerlerde artık sadece hayatta kalmak değil, gerçekten yaşamak isteyen bir çocuk var. Ona kulak ver.

Çocukken Öğrendiklerin Bugün Hayatını Nasıl Etkiliyor?

“Yine aynı şey oldu...” “Bu sefer farklı olacaktı ama... olmadı.” “Sanırım yine benzer birine aşık oldum.”Bu cümleler tanıdık geldi mi? Eğer cevabın "evet"se, yalnız değilsin. Birçok kişi ilişkilerde aynı döngülere defalarca düşmekten şikayet eder. Aynı tür insanlara çekilmek, benzer tartışmalarda kaybolmak ya da ilişkiyi aynı yerde tıkanmış hissetmek... Peki ama neden?Bilinçdışı Tekrar Zorunluluğu Freud’un tanımladığı “tekrar zorlantısı” kavramı, bireyin geçmişte yaşadığı, özellikle de çözümleyemediği deneyimleri tekrar tekrar yaşama eğilimini açıklar. Bu, çocuklukta yaşanan eksik veya travmatik bir deneyimin, yetişkinlikte farklı sahnelerde tekrar sahnelenmesi gibidir. Farklı kişiler, benzer roller.Yani bazen, “beni görmeyen birine âşık olma” hali, çocukken duygusal olarak yeterince görülmemiş olmanın bir yankısıdır. İçten içe bu sefer "farklı" olacağını, bu kişinin bizi "gerçekten göreceğini" umut ederiz.Bağlanma Stilleri: Çocukluk İzleri İlişkilerimizdeki davranış biçimlerimizin çoğu, çocukluk dönemindeki ilk bakım veren ilişkilerimize dayanır.Güvenli bağlanma yaşamış bireyler genelde sağlıklı, dengeli ilişkiler kurabilir. Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler ise duygusal yakınlıktan uzak durabilir. Kaygılı bağlanma gösteren kişiler, terk edilme korkusuyla yoğun, bazen dengesiz ilişkiler yaşayabilir. Kendimizi tanımanın ilk adımı, bu bağlanma stilimizi fark etmektir. Çünkü bu farkındalıkla, otomatik pilotta gittiğimiz yollarda artık bilinçli bir şekilde yürümeye başlarız.Neden Aynı Kişi Tiplerine Çekiliyoruz? Çünkü tanıdık olan, güvenli gelir. Acı verici bile olsa, beynimiz alışkın olduğu duygusal iklimi tercih eder. Yeni bir şey öğrenmek, yeni bir şey hissetmek riskli ve belirsizdir. Eski tanıdık bir duygu – örneğin ilgisizlik ya da yetersizlik – bilinçdışında "konforlu" hale gelir.Döngüyü Nasıl Kırabiliriz? Kendini gözlemle: Hangi durumlarda tetikleniyorsun? Hangi davranışlar tekrar ediyor? Geçmişi fark et: Bugünkü tepkilerin ne kadar geçmişten besleniyor? Destek al: Terapötik süreç, bu tekrar kalıplarının kökenine inmek ve dönüştürmek için güçlü bir araçtır. Kendine şefkat göster: Değişim bir süreçtir. Her fark ediş bir adımdır. &nbsp; Aynı döngülere düşüyor olman, zayıf ya da yetersiz olduğun anlamına gelmez. Bu, geçmişte aldığın yaraların hâlâ sesini duyurmaya çalıştığı anlamına gelir. Ve iyi haber şu: Bu döngüler fark edildiğinde, değişebilir.Belki bu sefer, gerçekten farklı olabilir.

Neden Hep Aynı Döngüye Düşüyoruz? İlişkilerde Tekrar Eden Davranış Kalıplarının Psikolojisi

“Sabah gözlerinizi açar açmaz Instagram’a bakıyor musunuz? Belki de henüz yüzünüzü bile yıkamadan, birilerinin hayatlarına tanık oluyorsunuz...”Bugün birçoğumuzun yaşamında sosyal medya, sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir kıyas merkezi hâline geldi. Fark etmeden, başkalarının başarılarını, güzelliğini, mutluluğunu ölçtüğümüz bir terazide, kendimizi tartar olduk.Ama burada durup düşünmemiz gereken bir şey var: Gerçekten kimin hayatını izliyoruz ve neyle kıyaslıyoruz kendimizi?&nbsp; 🎭 Özgüven mi, Onay Arayışı mı? Kendi değerinizi, beğeni sayısıyla ölçtüğünüz oldu mu?Bir danışanım şöyle demişti: “Paylaştığım fotoğrafa gelen beğeni sayısı azsa, günüm kötü geçiyor.” Bu cümle belki size de tanıdık gelmiştir. Çünkü sosyal medya, biz fark etmeden içsel özgüvenimizi dışsal onaylara bağlıyor.Halbuki özgüven, içsel bir inşa sürecidir. Dışarıdan gelen tepkilerle değil; kendimizi ne kadar tanıdığımız, ne kadar kabul ettiğimizle ilgilidir. Ama ekran başında geçirilen saatler, bu içsel süreci zedeliyor.&nbsp; 🧘‍♀️ Huzur: Sessizliğin Değil, Bildirimlerin Arasında mı? Dikkatinizi son zamanlarda ne çalıyor?Her bildirim sesiyle irkilen bir zihin, anda kalmakta zorlanır. Huzur, bazen sessizlikte saklıdır; ama sürekli bir şeyler izlerken, tüketirken, yorumlarken zihin dinlenemez. Zihinsel gürültü artar, huzur azalır.Eğer akşam telefonunuzu bıraktığınızda zihniniz hâlâ kaydırdığınız içeriklerle meşgulse, o gün huzurdan biraz uzaklaşmış olabilirsiniz.&nbsp; 🏆 Başarı: Gerçek Hedef mi, Paylaşılabilir Başarı mı? Bir şeyleri gerçekten başarmak mı istiyorsunuz, yoksa paylaşılabilir olduğu sürece mi değerli?Sosyal medyada başarı, genellikle bir ödül, bir unvan, bir lüks tüketim nesnesiyle gösterilir. Ama bu gösteriler, bizim “başarı” tanımımızı çarpıtır. Gerçek başarı, sizin içsel hedeflerinizle örtüşüyorsa anlam kazanır.Danışanlarıma sıkça sorduğum bir sorudur: “Başardığını düşündüğün en son şey neydi ve bunu başkalarına göstermek zorunda kalsaydın hâlâ değerli olur muydu?”Bu soru, çoğu zaman farkındalık yaratır. Çünkü birçok kişi, yaptığı şeyin özünü değil, ne kadar takdir gördüğünü önemsediğini fark eder.&nbsp; 💡 Peki Ne Yapabiliriz? Dijital detoks günleri planlayın. (Günde 1 saatlik "telefonu uzağa koy" anı bile fark yaratır.) İçsel onay sisteminizi güçlendirin. (Beğeni sayısı değil, kendinizi nasıl hissettiğiniz ölçü olsun.) Gerçek başarı kriterlerinizi yazın. (Kimin için, ne için başarılı olmak istiyorsunuz?) &nbsp; Son Söz: "Gerçek hayat, paylaşılamayacak kadar kıymetli olabilir." Sosyal medya hayatımızın bir parçası olabilir, ancak bizi tanımlayan tek şey olmamalı. Ruh sağlığı, sadece mutlu hissetmek değil; neyin bizi mutsuzlaştırdığını fark edip ona mesafe koyabilmektir.Bugün kendinize şu soruyu sorun: “Ben kimim, bu dünyada ne istiyorum ve gerçekten beni ne mutlu ediyor?”Cevabı sosyal medyada aramayın. Belki cevap zaten iç sesinizde saklıdır.

Sosyal Medya ve Gerçeklik Arasında Kalan Zihin: Özgüven, Huzur ve Başarıyı Yeniden Düşünmek

Hayatımız boyunca mutluluk, stres, endişe, üzüntü gibi çeşitli duygular hissederiz. Ancak, bazen bu duygular normalden çok daha yoğun hale gelir ve günlük yaşamımızı etkileyebilir. İşteburada duygu durum bozuklukları devreye girer. Pek çoğumuz, zaman zaman moral bozukluğu veya depresyon gibi duygusal zorluklar yaşarız. Ama bu durumun daha karmaşık ve derinlemesine bir problemi işaret ettiğini çoğu zaman fark etmeyebiliriz.Duygu Durum Bozukluğu Nedir?Duygu durum bozuklukları, kişinin hissettiği duygusal durumların aşırı şekilde değişmesi ve bunların günlük yaşamını önemli ölçüde etkilemesi durumudur. Bu bozukluklar, kişinin ruh halinin normalden çok daha uzun süre boyunca negatif veya pozitif bir düzeyde olmasıyla karakterizedir. Depresyon, manik depresif bozukluk (bipolar bozukluk) ve distimi gibi durumlar bu kategoriye girer.Bazen insan sadece bir hafta boyunca kendini kötü hissediyor diye depresif bir ruh haline sahip olduğunu düşünür. Ancak duygusal dalgalanmalara ve bozukluklara dikkat etmek, sorunun daha derinlere indiğini fark etmenin anahtarıdır.Duygu Durum Bozukluklarının Belirtileri Nelerdir?Duygu durum bozuklukları, genellikle belirgin semptomlarla kendini gösterir.Depresyon: Aşırı üzüntü, karamsarlık, enerjisizlik, yalnızlık, sevilen aktivitelerden zevk almama. Manik Epizodlar: Aşırı enerji, aşırı iyimserlik, uyku eksikliği, düşüncelerin hızla değişmesi, dürtüsellik. Bipolar Bozukluk: Depresyon ile manik dönemlerin dönüşümlü olarak görülmesi. Düşük Motivasyon: Günlük rutinleri yerine getirme zorluğu, iş ve sosyal yaşantıda isteksizlik. Değişen Uyku Düzeni: Ya çok fazla uyuma ya da tam tersi, uyuyamama. Fiziksel Belirtiler: Baş ağrısı, mide bulantısı gibi fiziksel rahatsızlıklar da sıklıkla ruhsal bozukluklarla ilişkilidir. Bu belirtiler, yalnızca geçici durumlar değil, bireylerin hayatlarını uzun süre boyunca etkileyebilecek ciddi psikolojik rahatsızlıkların belirtisi olabilir. Duygu durum bozuklukları tedavi edilmediğinde, hem ruhsal hem de fiziksel sağlık üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir.Neden Önemlidir?Duygu durum bozukluklarının önemi, yalnızca bireyi değil, çevresini de etkilemesinden kaynaklanmaktadır. Bir kişi sürekli depresif bir ruh hali içindeyse, bu yalnızca iş hayatını, aile ilişkilerini ve sosyal etkileşimlerini değil, aynı zamanda fiziksel sağlığını da zedeleyebilir. Örneğin, depresyon, kalp hastalıkları ve bağışıklık sistemi zayıflıkları gibi fiziksel hastalıklarla da ilişkilendirilmektedir.Bipolar bozukluk ise kişinin işlevselliğini ciddi şekilde etkileyebilir. Manik dönemlerde kişi aşırı riskli davranışlar sergileyebilir, depresyon dönemlerinde ise günlük aktiviteleri yerine getirmekte zorlanabilir. Eğer kişi doğru tedavi almazsa, bu bozukluklar zamanla daha karmaşık hale gelir ve iyileşmesi daha zor olabilir.SonuçDuygu durum bozuklukları, yalnızca bir psikolojik sorun değil, aynı zamanda genel sağlık ve yaşam kalitesini etkileyen önemli bir durumdur. Kendi duygusal durumunuzu gözden geçirmek ve gerektiğinde profesyonel bir destek almak, uzun vadede hem ruhsal hem de fiziksel sağlığınız için çok önemlidir.Unutmayın, duygusal iyileşme bir yolculuktur ve bu yolculukta size rehberlik edecek bir psikologun varlığı, çok değerli bir kaynaktır. Duygu durum bozukluklarını daha iyi anlamak, farkındalık yaratmak ve bu konuda adımlar atmak, sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralayacaktır.

Blog

Online Terapi Gerçekten İşe Yarar Mı?

Zihinsel Yorgunluk: Modern Hayatın Sessiz Düşmanı

Çocukken Öğrendiklerin Bugün Hayatını Nasıl Etkiliyor?

Neden Hep Aynı Döngüye Düşüyoruz? İlişkilerde Tekrar Eden...

Sosyal Medya ve Gerçeklik Arasında Kalan Zihin: Özgüven, ...

Duygu Durum Bozuklukları: Farkına Varılması Gereken Ciddi...